26 Temmuz 2012 Perşembe
Buca Bosch Servisi
gündüzü hakkında çok iç açıcı şeyler söyleyemiyeceğim ama gecesi bambaşka memleket.
sabahları üzerine yapışmış memur sıfatının hakkını verircesine gri, bezgin... bitsede gitsek der gibi bakıyor, en ışıl ışıl en cıvıl cıvıl günde bile. güneşin binbir türlü şımarıklığı bile yetmiyor o griliği parlatmaya. lakin hafiften güneş batıya dönmeye görsün. daha kararmadan bir değişik oluyor hava, turuncu, lacivert, beyaz, kırmızı, sarı... bob ross tablolarına dönüyor resmen gökyüzü.
Buca Bosch Servisi
ve karanlık, işte bütün olayı bu noktadan sonra başlıyor ankaranın bence. ışıl ışıl olmak bir şehre bu kadar mı yakışır? tepesi çok; seçin birini, dikmen sırtları olur, bilkent üçün orası ya da ne bileyim çankaya, imkanınız varsa birine çıkıp bir gece bakın. resmen döpiyesi fırlatıp atmış bir kenara ortamlara akmaya çıkmış bir afet-i devran oluvermiş. oturup izlemekten kendimi alamıyorum;
her sabah lanet okuduğum şehre her akşam yeniden içim ısınıyor, cama yapışmış anlamsız anlamsız sırıtırken buluyorum kendimi.
ozledigimdir. hangi ara boylesine sevdirmistir kendini bilinmemektedir. gizliden gizliye yerlesmistir kokusu insanin icine. hani oyle esas memleketim gibi deniz koktugundan da degil... kendine hastir herseyi. havasi, suyu, sokaklari, insanlari kendine has. hele simdi bahar geldiginde... sever ankara baharlari...'ilk'i de 'son'u da sever. her bahar baska guzelligini sunar size. siz yeter ki sirtinizi donmeyin ona. bastan "sevmiycem seni karanlik sehir!" demeyin. o size yol gosterecektir. kizilaydan baslayin siz, gerisi gelir.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder