7 Mayıs 2012 Pazartesi

Profilo Servis Bursa

işin yönetimsel boyutundan adli sürece gelindiğinde ise durum pek de farklı değil aslında. yazılacak çok şey var bu süreç ile ilgili; herkesin herkesi suçladığı bir ortamda gerçeklerin ne olduğunu ileride tarih mutlaka yazacaktır. bu süreçte inancımız, kulübümüzün kendisine atfedilen pis işlere bulaşmadığı elbette. en azından, hukukçu kimliğim masumiyet karinesini soruşturmada adı geçen kulüp ve kişiler için peşin olarak kabul etmemi gerektiriyor. avrupa insan hakları mahkemesi nezdinde adil yargılanma ilkesinin ihlali dolayısıyla en çok ceza alan ülkelerden biri olan ülkemiz açısından pek de şaşırtıcı olmayan bir süreçten geçiyoruz. yukarıda belirttiğimiz yönetimsel acizliğin, adli boyutunda da ilgili makam ve kurumların işini düzgün yapmadığı görülüyor. hazırlık soruşturmasının, aslında üzerinde bir gizlilik kararı olmasa bile, yasa gereği kendiliğinden gizli olması gerektiği hukuki bir veri iken, bu sürecin medya önünde işlemesi, polisin karar mercii gibi yorumlarda bulunması, bunu resmi Profilo Servis Bursa 0açıklama olarak yapması türk hukuku adına üzerinde mutlak surette durulması gereken bir durum. ilgililer hakkında görüldüğü kadarıyla henüz bir soruşturma başlatılmış değil. yönetim tarafından bu konunun üzerine de gidilmediği görülmekte. savcılık makamı açısından ise söylenecek pek bir söz yok. savcının taraflı olduğundan bahsetmek bu şekilde bir süreçte zaten mantık dışı bir söylem olur. savcı, ceza yargılamasında - her ne kadar lehte olan delilleri toplamak zorunda da olsa- iddia eden sıfatı ile taraftır. dolayısıyla toplanan delillerin sırf fenerbahçe ile ilgili olması, soruşturmanın bu çerçevede seyretmesi tamamen savcının insiyatifindedir. ileride, diğer takımlar ile ilgili de belge ve bulgu çıkar ise (ki şu aşamada medyaya servis edilenler dışında bunu bilmiyoruz) ve savcı bu konuda gereğini yapmazsa, zaten görevini suistimal etmiş olacaktır. bu aşamada ise, en azından iddianame ortaya çıkana kadar, kendisi ile ilgili yazıp çizmek pek sağduyulu olmayacaktır. delillerin sızdırılması konusunda savcılık makamının kusuru olup olmadığı konusu irdelenmesi gereken bir konudur. ancak şahsi tecrübelerim ile söyleyebilirim ki, bu tip sızdırmalar soruşturmanın başında bulunan kişilerden ziyade delilleri toplayan ve tasnif eden, iddianameyi yazan (şaşırdınız değil mi, genelde savcılar dikte eder kalem memurları yazar iddianameleri-ki bunun için hazırlık kalemi diye bir birim vardır) kişilerce yapılmaktadır. bu tip sızdırmalar bu operasyona özgü de değildir. türk hukukunda, adli polis kurumunun senelerden beri kurulamamış olmasının olağan yansımasıdır. tutukluluk hallerine ilişkin olarak söylenebilecek şeyleri ise avrupa insan hakları mahkemesi içtihatlarında belirtmekte. ülkemizde tutukluluk süreçlerinin uzunluğunun kendi başına bir cezaya dönüşmesi genellikle tüm hukukçular tarafından eleştirilmekte. modern ülkelerde adli tedbirler ile kovuşturma ve yargılama evresini geçebilen insanlar ne yazık ki ülkemizde, bu kurumların adamakıllı işlememesi sebebiyle tutukluluğa "mahkum" edilmektedir. (mahkum ifadesi hüküm giyen anlamında bir kelime olup cezası kesinleşen kişiler için kullanılır. burada bilinçli olarak tercih edilmiştir.)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder