3 Mayıs 2012 Perşembe

Bursa Bosch Servisi

hakikaten güzel bir dille, akıcı bir şekilde yazılan birçok blog var takip ettiğim. hepsi de galatasaray’ı hayatlarının büyük, vazgeçilmez, yerine konmaz bir parçası haline getirmiş kişilerin. kimisi var ki sarıyla kırmızıya futboldan başka nice anlamlar yüklemiş, kimisi var ki bu renkleri “kötünün karşısındaki iyi” olarak tasvir etmiş. ben de bunlardan biriyim, henüz kendime ait bir blog sayfam olmasa da, galatasaraylılığı bu arkadaşlar gibi tanımlayanlardan. sanki başarısızlıklarla daha bir seviyoruz bu renkleri, “inadına sevmek” daha büyük bir erdemmiş gibi. kaybederken sevmek için birşeylere sarılmak gerekiyor ve “asaletin bize yeter” diyoruz. bunun için sahanın, golün, futbolun dışına çıkıyor, “güzel”e dair anlamlar yüklüyoruz sevdiğimiz takıma. renklere aşığız diyoruz, hiç seyretmediğimiz bir efsaneye “senin gibi cimbomluyu unutur mu bu taraftar” diyoruz. sarıyla kırmızıyla alnımızın akıyla demekten gurur duyuyor, başkalarını hileci hurdacı olarak niteliyoruz. biz dürüstüz onlar sahtekâr, biz iyiyiz onlar kötü, adeta biz neo’yuz onlar parasıyla, medyasıyla, her türlü ayak oyunuyla turkish matrix’in yaratıcıları. ne yalan söyleyeyim ben de böyle düşünüyorum. benim galatasaray’ı sevişim biraz da yalnız oluşundandır. bu ülkenin gelmiş geçmiş en başarılı takımı, milli takımın her daim lokomotifi iken medyada nüfuzu olmayışındandır. ben bu armayı kendinden güçlü olanı yenebilen isyankâr ruhuyla, kendinden başka dostu olmayan haliyle seviyorum. kimseciklere ihtiyaç duymadan bir başına yürür benim asil galatasaray’ım. Bursa Bosch Servisi

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder